PAGEV Başkanı Yavuz Eroğlu 3. ChemOrbis Poliolefin Konferansı’nda plastiğin çevreye olan olumlu katkılarından bahsetti
Türkiye’de faaliyet gösteren oyuncular, 2 Haziran 2016’da İstanbul, CVK Park Bosporus Hotel’de gerçekleştirilen 3. ChemOrbis Türkiye Poliolefin Konferansı’nda buluştu. Konferansta, bol networking fırsatlarının sunulmasının yanı sıra sektörde faaliyet gösteren üreticiler, işleyiciler ve uluslararası düzeyde tanınmış danışmanların sunumlarına yer verildi.
Türk Plastik Sanayicileri Araştırma, Geliştirme ve Eğitim Vakfı (PAGEV) Yönetim Kurulu Başkanı Yavuz Eroğlu yaptığı konuşmada plastiklerin sürdürülebilir ve sağlıklı bir gelecek yaratmada önemli rol oynadığını ve plastik dünyasındaki yeniliklerin ulaşım ve yalıtım sektörlerindeki emisyonları azaltmaya yardımcı olacağını belirtti. Farmamak’tan Kurt Kuruç, plastiklerin çevre üzerindeki etkisine değinerek, plastik ürünlerin miktarını azaltmaya ve ambalaj kullanımını düşürmeye odaklanmanın yanlış yorumlandığını ve Türkiye’nin kişi başı ambalaj üretiminin, poliolefin ambalaj çözümlerini yerinde kullanarak çevreyi olumsuz bir şekilde etkilemeden artırabileceğini ileri sürdü.
Gerileyen enerji maliyetlerinin poliolefin piyasalarına etkisi, uluslararası ticaret kalıplarına ilişkin değişen perspektifler dünya genelindeki oyuncuların gelecekteki stratejileri ve plastiklerin çevre üzerindeki etkisi konuşmacıların ele aldığı ana konular arasında yer aldı.
Gerileyen enerji maliyetlerinin poliolefin üretim zinciri üzerindeki etkisine ilişkin olarak, Wood Mackenzie’den Alex Lidback, dengelenen arz ve talep dinamikleri sayesinde, petrol fiyatlarının önümüzdeki iki yıl boyunca istikrarlı bir şekilde artarak 2017’nin ikinci yarısı itibarıyla 60$/varile ulaşacağı tahmininde bulundu. Lidback, global arzdaki büyümenin 2016 yılında yavaşlamasını ve 2017 yılında önceki yıl ile zıt yönde hareket ederek fiyatların artmasına yardımcı olmasını beklediklerini belirtti.
Boston Consulting Group’tan Udo Jong, gerileyen ham petrol fiyatlarının Amerikalı üreticilerin Avrupalı rakiplerine karşı sahip oldukları maliyetlerde avantajlarında önemli düşüşlere yol açtığı yorumunda bulundu ve petrol fiyatları 49$/varil seviyesindeyken Avrupa’daki nafta krakerlerinin üretim maliyetinin Amerika’daki etan krakerlerinin üretim maliyetinden üç kat daha yüksek olduğunu, ancak petrol 127$/varil seviyesindeyken Avrupa’daki üretim maliyetlerinin ABD’deki ortalamanın 8 kat üzerinde yer aldığını kaydetti. Jong, maliyetlerdeki bu değişikliğin Avrupalı üreticiler için geçici bir avantaj oluşturduğunu ileri sürerek, Avrupa sanayisinin rekabetçi konumunu uzun vadede koruyabilmesi için gerekli adımları atması gerektiğini ekledi.
LyondellBasell’den Belkıs Tamakan, global ticaret hacmindeki düzenlemelere ilişkin olarak Kuzey Amerika’da inşası devam eden PE tesislerinin 2020 yılına kadar Çin’e her yıl yaklaşık 4 milyon ton PE ihraç etmesi gerektiğini; zira, Latin Amerika ekonomilerinin ABD’den gelen ilave PE arzını sindirecek kadar hızlı büyüme kaydedemeyeceklerini belirtti. Nexant’tan Stewart Hardy ise, Kuzey Amerika ve Orta Doğu’daki üreticilerin yeni yatırımlarını emtia türü poliolefinler yerine özel türlere yönlendirerek avantajlı rekabetçi konumlarını korumaya çalıştıklarına değindi. Hardy ayrıca, Çin’deki kömür bazlı kapasitelerin mali anlamda bazı yorumcuların belirttiğinden daha güçlü bir performans sergileyeceğini ifade etti ve Çin’deki kömürden olefin üreticilerinin devamlılığını değerlendirmede işletim maliyetlerinin ana kıstas olduğunu ileri sürdü.
İranlı NPC’den Masoud Sayehban, dünya genelinde sektördeki oyuncuların karşılaştıkları zorluklarla nasıl başa çıkacaklarına ilişkin sorulara değinerek, İranlı üreticilerin ürün yelpazelerini çeşitlendirmeye ve kapasitelerini artırmaya çalıştıklarını belirtti. Sayehban ayrıca, İran’da PE üretimi için ayrılan toplam etilenin payının 2019 yılında, 2014 yılında kaydedilen %76’ya kıyasla, %69’a gerileyeceğini; PP üretimi için ayrılan propilen üretiminin ise 2019 yılında, 2014 yılında kaydedilen %93’ten %82’ye gerileyeceğini ekledi. Petkim’den Dr. Mevlüt Çetinkaya, Türkiye’deki process sektöründeki gelişmelere ilişkin olarak, sektör kısıtlı sermaye ve uzun vadeli ödemelerdeki problemler ile boğuşmaya devam etse de Türk işleyicilerin kademeli olarak katma değeri yüksek ürünlere yöneldiklerini söyledi.